Ordu 1 Şubesi

Yeni sistem için ortak akıl işletilmelidir

Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen İl Başkanı İsmail ÇELENK, sınav sistemlerinin değişmesine yönelik atılan adımlara ilişkin, “Öncelikli önerimiz; eski sistemin aksayan yönlerinin sağlıklı ve kapsamlı bir şekilde fotoğrafının çekilmesi ve yeni sistem için ortak aklın işletilmesidir. Ortak akıl işletilirken, hem Türkiye’nin bugüne kadarki tecrübeleri hem de dünyadaki yaygın uygulamalar incelenmelidir” dedi

İsmail ÇELENK, milyonlarca aileyi yakından ilgilendiren TEOG’la ilgili açıklamalarda bulundu.

“Yeni sistem daha az sayıda öğrencinin merkezi bir ortak sınava girerek daha az sayıda belirlenmiş liselere yerleştirilmesiyle olmalıdır” diyen Çelenk, “Bu seçilecek öğrencilerin toplam öğrencilerin yüzde 3-5’i kadar olması makuldür. Geriye kalan yüzde 95’lik öğrenci kesimi ise mahallesinde veya semtinde kendi adresiyle ilişkilendirilmiş Anadolu, meslek veya imam hatip liselerinden istediğine yerleşebilmelidir” ifadelerini kullandı. 

İçinde bulunduğumuz süreçte yapılan müdahale maalesef geç kalınmış bir müdahaleydi. TEOG’da ciddi bir sorun vardı ve bu sorun TEOG’un sınav ayağında değil, öğrencilerin liselere yerleştirilmesindeydi. Biz bu soruna, 2016 yılında yayımladığımız Eğitime Bakış: İzleme ve Değerlendirme Raporu’nda da dikkat çekmiştik. TEOG’un önceki sınav sistemlerine göre yılda iki defa ve 6 dersten merkezi ortak sınavlarla yapılması ve çeşitli olumsuz nedenlerle sınava giremeyenlere telafi imkânının sağlanması öğrencilerde sınav stresini azaltmıştır. Bu sistem sınav yönüyle hem veliler hem öğrenciler hem de öğretmenler tarafından olumlu karşılanmıştır. Sınavlara giren tüm öğrencilerin liselere yerleştirilmesine gelince, çeşitli aksaklıklar ve sorunlarla karşılaşılmıştır. TEOG’un ikinci yıl yerleştirmesine ilişkin sayısal verilere bakıldığında; liselere yerleştirme yapıldıktan sonra her üç öğrenciden biri birinci dönem nakil talebinde bulunmuştur. Yani liselere yerleştirilen her üç öğrenciden biri yerleştirildiği yerden açıkça memnun değildir. Bunun yanında okullara yerleştirilemeyen ve tercihte bulunmayan yaklaşık 250 bin öğrenci açık öğretim lisesine yerleştirilmiştir. Yerleştirme sürecinde ortaya çıkan bu aksaklıklar ve hem öğrencilerde hem de velilerdeki memnuniyetsizlik, TEOG sisteminin sınav ayağında yaşanan gelişmelere gölge düşürmekteydi.

Bu, TEOG’daki sorunun görünen yüzüydü. Bir de tam olarak ölçemediğimiz ancak olumsuz sonuçlarını çoktandır görmeye başladığımız bir “hiyerarşi” hususu var. 1 milyon 250 bin öğrenciyi akademik olarak en başarılıdan en başarısıza doğru sıralayıp liselere homojen olarak yerleştirmek sorunun kaynağını teşkil ediyor. Başarısız öğrencileri toplu olarak bir yere yerleştirmek, onları kendi elimizle maalesef daha da başarısız kılmak demektir. PISA 2015 sınav sonuçlarında bu okul türlerinin ve Türkiye’nin başarısının 2003 yılından da geriye gitmesiyle bu kendini gösterdi. Önümüzdeki ÖSYM sınavında ise bu çok daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır. TEOG yerleştirmesine ilişkin ilk ulusal sınav çıktısı olarak bu sonuçları değerlendireceğiz. Okul türleri arasında eğitimde kalite eksenli nasıl bir düşüşün olduğunu ve dolaylı olarak da öğrencilerin akademik başarılarını nasıl etkilediğini maalesef göreceğiz diye tahmin ediyoruz.

TEOG’un sınav ayağı kaldırılmadan belki sorun çözülebilirdi. Burada temel sorun bütün öğrencileri liselere yerleştirmeye çalışmaktı. Biz sadece fen, sosyal bilimler, bazı Anadolu, meslek ve imam hatip liselerine az sayıda ve akademik başarısı çok yüksek öğrencileri sınav sonucuna göre yerleştirmiş olsaydık, sorunun büyük bir çoğunluğu çözülmüş olacaktı. Ancak, gelinen noktada, yani Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın ve Milli Eğitim Bakanı Yılmaz’ın açıklamalarından sonra artık TEOG benzeri bir sınav sisteminden de tamamen vazgeçileceği anlaşılıyor. Biz de bundan sonrasına bakıyor ve ona ilişkin önerilerimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz.

Sistemde yapılan değişiklikler günü, dönemi veya birkaç yıl yaşanacak sorunları kurtarmaya yönelik yapılmaktadır. Bu yapılan değişikliklerin sonucu olarak sistemde başka nelerin değişeceği maalesef yeterince konuşulmuyor. Pilot veya simülasyon çalışmaları yapılmıyor. Hızlı ve ani değişiklikler, genellikle olumsuz sonuçlar veriyor. Bundan dolayı, eğitim sisteminin sorunları konusunda eğitimi iyi bilen öğretmenlerimizin görüşlerine başvurulması elzemdir. Dahası, sadece gösteriş olsun diye çalıştay yapılmamalı, gerçekten görüş almak ve politikaları şekillendirmek için görüş alışverişinde bulunulmalıdır. Yine bu sürecin sağlıklı işlemesi için geniş bir zamana yayılmalı ve serinkanlı bir şekilde kararlar alınmalıdır.

Her yeni düzenleme arayışı süreci serinkanlı bir şekilde yönetilmeli ve görüş alışverişinin sağlıklı olabilmesi adına geniş bir zamana yayılmalıdır. Doğru, düzenlemeler çoğu zaman aceleye geliyor diyebiliriz. Öngörülemeyen sonuçlar ortaya çıkıyor ve işin içinden çıkamaz hale gelince tekrardan sistem değişikliğine gidiliyor. Özellikle ortaöğretime geçiş için konuşursak, OKS, SBS, TEOG gibi sistemlerin hepsi aynı amaçlarla yapılan düzenlemelerdi. Ancak MEB, her bir sistem yürürlükteyken sorunları gizlemeyi tercih ediyor, sonra eski sistemi kötüleyip, yeni sistemi göklere çıkarmayı tercih ediyor. Biz ise diyoruz ki, ne yeni sistemler mükemmeldi ne de eski sistemler çok çok kötü. Burada makul bir eleştirel mesafemizi korumak zorundayız. Sistemde birtakım değişikliklerle mucize beklemek doğru değil. Sistemdeki sorunlar çok zor çözülür diye hiçbir şey yapmamak da doğru değildir. Şu an yeniden bir reform arefesindeyiz. Tavsiyemiz, eski sistemin aksayan yönlerinin sağlıklı ve kapsamlı bir şekilde fotoğrafının çekilmesi ve yeni sistem için ortak aklın işletilmesidir. Ortak akıl işletilirken, hem Türkiye’nin bugüne kadarki tecrübeleri hem de dünyadaki yaygın uygulamalar incelenmelidir.

  Şunu da eklemek isterim ki, uçlara savrulmak sakıncalı. Nasıl ki bütün çocukları sınavla liselere yerleştirmek makul değilse, tamamen sınavsız bir yerleştirme de makul olmaz. Dolayısıyla bizim makul bir sistem arayışında olmamız lazım. Yeni sistem daha az sayıda öğrencinin merkezi bir ortak sınava girerek daha az sayıda liselere yerleştirilmesiyle olmalıdır. Bu seçilecek öğrencilerin toplam öğrencilerin yüzde 3-5’i kadar olması makuldür. Geriye kalan yüzde 95’lik öğrenci kesimi ise mahallesinde veya semtinde kendi adresiyle ilişkilendirilmiş Anadolu, meslek veya imam hatip liselerinden istediğine yerleşebilmelidir. Burada merkezi sınava kimlerin gireceği noktasında ise şöyle bir önerimiz var. Resmi ve özel okullarda akademik başarısı ilk yüzde 15-25 arasında olan öğrencilerin merkezi ortak sınava girebileceği bir yaklaşım söz konusu olması halinde, doğu veya batıdaki tüm ortaokullardan öğrencilerin bu sınava girebileceği ortaya çıkmaktadır. Bu, toplumda ifade edilen özel okulların not şişirmesi gibi yaklaşımlarında ortadan kalkacağı anlamına gelmektedir.

Son 15 yılda ülke genelinde eğitime ayrılan bütçe, derslik sayıları, öğretmen sayıları ve okullaşma oranlarının artırılması ile derslik başına düşen öğrenci sayısının azaltılması gibi eğitimde niceliksel olarak iyileşmeler meydana geldi. Bu niceliksel gelişmelerin yanında katsayı adaletsizliğinin giderilmesi, başörtüsü yasağı sorununun aşılması gibi eğitimde temel sorun alanlarında da çözümler gerçekleşmiştir. Ancak eğitimde nitelik noktasında sıkıntılar bulunmaktadır. TEOG’la birlikte daha da derinleşen okul türleri arasındaki başarı farkı, PISA sonuçları ve ÖSYS sonuçları gibi eğitim sistemimizi çıktı olarak ölçmeye yönelik sonuçlarda da eğitimdeki nitelik sorunumuz kendini göstermektedir. Bunun da en temel çözümü öğretmenlerimizden geçmektedir. Öğretmene yapacağımız her türlü yatırım eğitimin niteliğini doğrudan etkileyecektir. Öğretmenlerimizin en başta mesleki gelişimlerini, moral motivasyonlarını, sosyal statülerini artırmamız gerekmektedir. Bu da, doğrudan eğitim sistemimize yansıyacaktır.