İstiklalimizin, milli ve manevi değerlerimizin tehlikeye düşürüldüğü bir tablodan, milletimizin destansı bir direnişle ayağa kalktığı, kendi geleceğiyle ilgili kararları kendisinin alabileceğini ortaya koyduğu bir tabloya geçişin ifadesi olan Büyük Millet Meclisi’nin açılışı, aynı zamanda birlik ve beraberliğimizin tesisi, bağımsızlığımızın ve istikbalimizin teminidir.
Meclis’in açılışı sıradan bir siyasal ya da sosyal hadise değildir. Kurtuluş Savaşı’nı, asla teslim olmayan bir iman ve azimle veren iradenin millet varlığını tekrar canlandırması, ihya etmesidir. Meclis’le birlikte diriliş kurumsal olarak da gerçekleşmiştir. 23 Nisan, milli egemenliğin mahiyet ve kudretini temsil etmesi açısından önemlidir. Millete, milli değerlere dayanmayan bir egemenlik söz konusu olamaz. Millete, milletin inanç ve iradesine dayanmayan bir mücadele başarıya ulaşamaz. 23 Nisan, milletimizin yeniden var olma kararlılığıdır. Meclis’in açılışı, tarihinde esaret altına alınamamış bir milletin siyasi kimliğini tekrar kazanmasının tescilidir.
Birinci Dünya Savaşı, emperyalist İngilizlerin öncülüğünde birleşen diğer sömürgeci devletlerin bütünüyle Osmanlı topraklarını işgal etmesi ve tasfiyesi üzerine kurulmuştu. Yaşanan sayısız sıkıntı ve toprak kayıpları sonrasında, bin yıllık medeniyetimizi inşa ettiğimiz Anadolu topraklarını işgal etmek isteyenlere, Akif’in deyimiyle “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım/Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım” diyerek karşı duran milletimiz; dinini, değerlerini, namusunu, neslini ayaklar altına aldırmamak için büyük bir mücadeleye girişmiş, coğrafya olarak varoluşumuzun kalbi olan Anadolu’yu destansı bir direnişle ölümüne savunarak istiklalini ve istikbalini kazanmayı bilmiştir.
Zamanın işgalci zorbalarına karşı yürütülen Milli Mücadele, 23 Nisan 1920’de, Ankara’da, Hacı Bayram Camii’nde kılınan Cuma Namazı’nı müteakip edilen dualarla açılan Büyük Millet Meclisi tarafından gerçekleştirilmiştir. Milletimiz, Meclisi ile el ele vermiş ve Türkiye’nin her yerinde muazzam bir coşku yaşanmıştır. İstiklal harbinden kuruluşa kadar milleti harekete geçiren ruh işte budur. Bu ruhla mücadele verilmiş, bu ruhla zafer elde edilmiştir. Bu ruh olmadan ülke ve millet varlığımızın anlamı da, amacı da kalmaz.
23 Nisan’ın milli egemenlik günü olarak çocuklara armağan edilmesi, aslında bu ruhun gelip geçici, konjonktürel olmadığına, milletin asli karakterinde yer etmesi gerektiğine ilişkin bir vurgudur. Gelecek nesillerin temsilcisi olarak, milli egemenlik düşüncesinin çocuklara armağan ve emanet edilmesinin sebebi, milli ve özgür iradeye sahip çıkma düşüncesinden başka bir şey değildir.
İrade ve istiklalini imanla bütünleştiren milletimiz, dünyada asla sömürgeleştirilememiş ender milletlerdendir. O nedenle, bugün bu tarihi tecrübe ve başarımıza istinaden dünyanın ve bütün mazlumların umudu haline gelmiş durumdayız.
Çocuk ölümlerinin arttığı, çocuk sömürüsünün yaygınlaştığı; terör, savaş ve iltica gibi nedenlerle yüz binlerce çocuğun geleceğinin ve hayatının yok olduğu, milyonlarcasının yetim, öksüz, kimsesiz kaldığı dünyamızda, çözüm üretmek ve daha huzurlu yarınlar inşa etmek amacıyla çocukların meselesini gündemde tutmak, bu yönde bir bilinç ve farkındalık oluşturmak için de 23 Nisan önemli bir gündür.
Yeni Türkiye’yi inşa edecek, barış içinde bir dünyanın kurulmasında önemli roller üstlenecek olan çocuklarımızın özgür düşünceli, kendi başına karar verebilen, sorgulayan, hayatın güçlükleriyle baş edebilecek ölçüde donanımlı ve yetenekli bir şekilde yetiştirilmeleri hepimizin ortak hedefi olmalıdır. Geleceğe bırakabileceğimiz en güzel miras; daha güzel, daha özgür ve daha huzurlu bir Türkiye olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle Meclis’in açılışının 96. yılının hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, başta milletimiz olmak üzere, dünya çocuklarının Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyoruz.